21 Mayıs 2012 Pazartesi

6 Mayıs 2012 Pazar

Her pazarın şiiri



Bundan böyle pazar şiiri yok. Her pazarın şiiri "Sitare"

Sitare / Dilaver Cebeci

“Çeşmek Be-zen Sitare
Ezmen Mekon Kenâre”

Nerden çıktın karşıma böyle Sitare
Efsaneler dökülüyor gülüşlerinde
Kirpiklerin yüreğime batıyor
Telaşlı bir kalabalığın ortasında
Ayaküstü konuşuyoruz
Nedimin nigehban nergisleri gibi
Üstümüzde bütün nazarlar
Çok utanıyorum Sitare
Dün oturup hesap ettim
Sen doğduğun zaman
Ben bir askeri mektepte talebeymişim
Sen bilmezsin Sitare
Burada gündüzler çekip durduğumuz bir mercan tespih
Geceler içinde uyuduğumuz birer siyah buluttu
Her akşam dokuzda yat borusu çalardı
Yat borusu baştan aşağı hüzün çalardı
Bir derin uykuya atardım kendimi
Siyah benli bir kız düşlerime kaçardı
Bende onu alır anamın düşlerine kaçardım

Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum

Seninle konuşurken Sitare
Aklıma yıldızlar dökülüyor
Bir çaresiz Zühre oluyorsun Babil caddelerinde
Ateş gözlü kahinler koşuyorlar arkandan
Binlerce meşalenin ışığı kımıldıyor saçlarında
Gökyüzü salkım salkım
Zigguratlar tıklım tıklım
Dönüp dolaşıp dudaklarına takılıyor aklım
Ah benim bu akıldan sıyrılmış aklım
Kimi gün boşlukta konacak yer bulamayan
Kimi gün inatçı yosunlar gibi kepez diplerine yapışan aklım
Gözlerine baktığım zaman Sitare
Bütün çöllere ay doğuyor
Yoldaş ediyorum kendime İmrül Kays’ı Antere’yi A’şa’yı
En kuytu vahaları dolaşıyorum
Hangi vahaya gitsem çadırlar sökülmüş Sitare
Çadırla su arasında bir cılga var
O cılgada narin
ayak izlerin var
Durgun suya düşüp kalmış gözlerin var

Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum

Bazan sapsarı bir benizle geliyorsun
Yorgun çizgileri alnında uykusuzluğun
Biliyorum içinde bir sızı var
Bıçak ağzı gibi bir sızı var
Bu sızıdır işte seni verimsiz kılan
Züheyr’in Suad’ı gibi keremsiz kılan
Kuzeyden güneye
Güneyden kuzeye
Heyy! Gidip geliyorum bu çöllerde
Kureyş’in heybetli ve inatçı develeri
Hiç aldırmadan benim
esmer sevdama
Geviş getiriyorlar ufka bakarak
Ben kaçıp Yesrib’e sığınıyorum
Yesrib bahane, bir kitaba sığınıyorum
Dağda, ovada, badiyede okuduğum hep elif
Elif diyorum Sitare, sineme elif çekiyorum
“Ah minel aşk-ı ve halatihi..”
Çok eski bir gerçektir bu biliyorum

Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum

Sinsi bir yağmur altında beraber yürüyoruz
Ve ikimizde ıslanıyoruz
Ben ne yağmurlar gördüm Sitare
Ben kaç kez iliklerime kadar ıslandım
Bilmiyorum sen kaç yaşındaydın
Ben göğü hep bir kurşun gibi ağır
O şehirde sırılsıklam gezerdim
Bölük bölük insanlar boşanırdı tapınaklardan
Tapınaklar insanları safra gibi atardı
Sonra hepsi bir yere toplanıp bana bakarlardı
Bir gün bu şehrin kirli yağmurları alıp götürdü beni
Gidip bir Uygur çadırında göğü dinledim
Kara bulutlar kükrerken bir Kaşgar sabahında
Oturup Aprunçur Tigin ile seni konuştuk
Bakışlarımı sunuyorum, tereddütsüz alıyorsun
Gizli bir tebessümle çağırıyorum, geliyorsun
Kaşı karam, gözü karam, saçı karam
Umay gibi yumuşak huylum
Nerden çıktın karşıma böyle
Sesin ılık bir bahar
güneşi gibi ığıl ığıl akıyor içime
Asya’nın bozkırlarında ordular düşüyor peşime
Yığılıp kalmışım bu Anadolu toprağına Sitare
Adam akıllı yorulmuşum
Ellerin böyle olmamalıydı
Ellerine acıyorum
Ve kim bilir kaç zamandan beridir kalbimi öğütlüyorum
Durup durup ıssız yerlerde
“güçlü ol ey kalbim, güçlü ol
Daha çok işimiz var” diyorum

Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor

Yoksa dudakların mı anlayamıyorum

25 Mart 2012 Pazar

baharınilkpazarşiiri

SİZ AŞKTAN N'ANLARSINIZ BAYIM? / DİDEM MADAK

Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca

Alt katında uyumayı bir ranzanın
Üst katında çocukluğum... 
Kâğıttan gemiler yaptım kalbimden 
Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı. 
Aşk diyorsunuz, limanı olanın aşkı olmaz ki bayım! 

Allah'la samimi oldum geçen üç yıl boyunca 
Havı dökülmüş yerlerine yüzümün
Büyük bir aşk yamadım 
Hayır 
Yüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayım 
Gözyaşlarım bitse tesbih tanelerim vardı 
Tesbih tanelerim bitse gözyaşlarım... 
Saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı vardı. 
Aşk diyorsunuz ya 
Ben istemenin Allahını bilirim bayım! 

Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca 
Balkona yorgun çamaşırlar asmayı 
Ki uçlarından çile damlardı. 
Güneşte nane kurutmayı 
Ben acılarımın başını evcimen telaşlarla okşadım bayım. 

Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum. 
İnsan kaybolmayı ister mi? 
Ben işte istedim bayım. 
Uzaklara gittim 
Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin 
Uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım! 

Süt içtim acım hafiflesin diye 
Çikolata yedim bir köşeye çekilip 
Zehrimi alsın diye 
Sizin hiç bilmediğiniz, bilmeyeceğiniz 
İlahiler öğrendim. 
Siz zehir nedir bilmezsiniz 
Zehir aşkı bilir oysa bayım! 

Ben işte miraç gecelerinde 
Bir peygamberin kanatlarında teselli aradım, 
Birlikte yere inebileceğim bir dost aradım, 
Uyuyan ve acılı yüzünde kardeşimin 
Bir şiir aradım. 
Geçen üç yıl boyunca 
Yüzü dövmeli kadınların yüzünde yüzümü aradım. 
Ülkem olmayan ülkemi 
Kayboluşumu aradım. 
Bulmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm. 
Bir ters bir yüz kazaklar ördüm 
Haroşa bir hayat bırakmak için. 
Bırakmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm. 

Kimi gün öylesine yalnızdım 
Derdimi annemin fotoğrafına anlattım. 
Annem 
Ki beyaz bir kadındır. 
Ölüsünü şiirle yıkadım. 
Bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayım 
Öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım. 

Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca 
Acının ortasında acısız olmayı, 
Kalbim ucu kararmış bir tahta kaşık gibiydi bayım. 
Kendimin ucunu kenar mahallelere taşıdım. 
Aşk diyorsunuz ya, 
İşte orda durun bayım 
Islak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım 
Kendimin ucunda 
Öyle ıslak, 
Öyle kötü kokan, 
Yırtık ve perişan. 

Siz aşkı ne bilirsiniz bayım 
Aşkı aşk bilir yalnız!

10 Mart 2012 Cumartesi

martınikincipazarıikibinoniki

BEN SANA TEŞEKKÜR EDERİM / ÜLKÜ TAMER

Ben sana teşekkür ederim, beni sen öptün,
Ben uyurken benim alnımdan beni sen öptün;
Serinlik vurdu korulara, canlandı serçelerim;
Sen mavi bir tilkiydin, binmiştin mavi ata,
Ben belki dün ölmüştüm, belki de geçen hafta.

Sen bana çok güzeldin, senin ayakların da.

27 Şubat 2012 Pazartesi

"Burda her şey bir insanı sevmekle bitiyor"





‎"Günlerden pazartesi. Yine vapurun alt kamarasındayım. Yine hava karlı. Yine İstanbul çirkin. İstanbul mu? İstanbul çirkin şehir. Pis şehir. Hele yağmurlu günlerinde. Başka günler güzel mi, değil; güzel değil. Başka günler de Köprüsü balgamlıdır. Yan sokakları çamurludur, molozludur. Geceleri kusmukludur. Evler güneşe sırtını çevirmiştir. Sokaklar dardır. Esnafı gaddardır. Zengini lakayttır. İnsanlar her yerde böyle. Yaldızlı karyolalarda çift yatanlar bile tek.


Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey. Burda her şey bir insanı sevmekle bitiyor."


"Alemdağı'nda Var Bir Yılan" - Sait Faik

26 Şubat 2012 Pazar

pazar şiiri

BEY YAMAN I / HÜSEYİN ATLANSOY

Yüzüm bir güzel düştür geceleyin
ismibeyaz dantellerde işlenen gözlerin


Bilmezler, gündüzdeyim
Uykularında


Ben atımı sürerim gözlerinden yayılan
rüzgârın küçük şehzade ülkelerine.
Birden boşanan önsöz niyetinde iki zerre
senden gelir sultanlık kemeri olur bedenime.


/kış biter
ellerimin baharında

19 Şubat 2012 Pazar

pazar şiiri

BİTMEMİŞ ŞİİRLER* V / Turgut Uyar


Nereye gitsem, nereye baksam
Sevdalı sevdalıdır gözlerim.
Anlarlar diye herkeslerden,
Bakışlarımı gizlerim.


Ağaçlar, dağlar, çehreler
Yemyeşil gözlerimde yaz, kış.
Bir şarkı etrafta inceden ince
Yıldızlar pırıl pırıl donanmış.
Dost yüzlü saat kulesi, meydan
Sisler içinde bir köprü uzanmış.
Mendilin düşmüş vermişim,
Eğilmişim, güzel dizlerinden
Bir parmak yukarsını görmüşüm.
Bencileyin dertlilere Elâgözlüm,
Lokman da deva bulamazmış.
Seni saçların, aziz vücudun
Hatıralarınla, berrak ve nemli
Taşıyamıyacak dizlerin...


Titrek kollarımı beline
Bir hoyrat kemer gibi bağlamışım.
Yakanda bir çiçek terütaze
Bir küçük faytonda, göz göze, diz dize
O sevimli kır otelinde yaz günü,
Hancı, halden bilir, babacan hancılardan.
Basma perdeli bir oda vermiş bize.
Bir toz kalkmış yollardan, yoncalardan,
Göğsünden, saçlarından bir güzel kadın kokusu.
Bir şişe yıllanmış şarabın başında,
Bana ömrünce sürecek bir sevdayı
Mahmur bir gülüşünle vermişin.
Bileklerinden, parmak uçlarından
İnceden terli avuçlarından,
Doya doya 
Öpmüşüm,
Ağlamışım...


5 Şubat 2012 Pazar

Pazar Şiiri

Nerde Bir Sevda Kelimesi / Cahit Zarifoğlu

Şu gördüğünüz masaya bir aşk şiiri yazmak için
oturmuştum sevgili insanlar muhterem konuklarım
Pazenle kaplama parmaklar
Elele tutup denizlerin üstüne basarak
Dalgaları mahçupluk duvarlarını aşarak
Bir aşk şiiri biçimlemek için başlamıştım.
Deyin ki resitalim
Çekiştiriyor bıyıklarımı yakalarımı
Konfenksiyoncu kızlar
Nasıl bilebilirler kimim nasıl tanırlar içimi
Kertenkele gibi duruyorum bir an altında tunç
bir güneşin
Papatyalar tenler
Ve zülfe dair bir anı sunacaktım
Ama urgan çıktı sevgili insanlar
bir de kör testere

İşkenceden olacak
Kaçamadığım içim
İşkenceci

Van gölü bir bozkır gibi batıyor önümde
Sor: peki bu gemi
      Ağır suları açarak
Hayır ilkin bir aşk şiiri için yokladım bordalarını
Titreşimleri sade ve körpe kımkırık uskurları

Şu var ki yine de bazen çarpık ağzı olacaktım
Piyasaya anlaşılmaz bir kelime tutarak
Yine anlamadılar şaşkınım
Perişan mı perişan
Vuracaktım kanat
O taş senin bu taş benim
Mezarlık topraklarına yüz sürecek feryat atacaktım

Aşkını işte böyle algılıyorum

O sabah bulutlar var yapma çiçekler gibi
Görüş uzaklığı onbinlerce metre
Elim dokunuyor her görüntünün tenine kalbine
Bu bir köşk bu da eli çıralı adam
Betonda bir gülümseme
Şair bir kelime daha uzatıyor
Saplanmıyor yine şaşkınım

Bunu duymayacaktım onu görmeyecektim
Başım harran ovasına gömülü
Bir rüyam vardı baktım ağlıyor orda
Dizleri kırık medrese kalıntıları
Sessiz ve baygın onbinlerce
Ateş gibi çölde serçeler gibi kavrulmuş açık ağızları
İşte ne kadar sen desem
Bunları kavrıyorum aşkın diye

2 Şubat 2012 Perşembe

"Peygambere günaydın demeyi çok isterdim"

Erkenden, elimde sevdiğim bir kitapla uyuyakalmayı, sabah uykumu alarak kendiliğimden uyanmayı öyle çok özlemişim ki... Hele ki bu sabah O'na uzanınca... Dile, gönle bir rahatlık, bir inşirâh yerleşiyor. Uzun zamandır yaşadığım, dipsiz bir "kuyu" gibi gördüğüm bu bohem bunalımı donduran, kesen, beni yatıştıran...
Bembeyaz, hiç durmadan yağan kar insanlığımıza örtü, O'nu anmak ciğere çekilen en güzel nefes. Çok şiirler yazıldı, çok naatlar okundu "Yağmur" belki en güzeli. Hayırlı sabahlar, hayırlı kandiller ola..


"Yıllardır boz bulanık suları yudumladım
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım"

29 Ocak 2012 Pazar

pazar şiiri


Kır Düğünü / Osman Konuk


80’lerin slow şarkılarıdır sebep biraz da 
insanları sömürgecilerine benzeten 
keten takımlar, tango, fiyonklu masa örtüleri 
dersu uzala’dan dersler çıkarmak 
gelin bilkent’te iç mimari, baba koç’ta genel köle 
her gramı çok değerli elliiki kilo anne 
zaten amaç elliiki yıl sonra 
hiç bakılmayacak fotoğraflarda en iyi yeri kapmak 
bir Kutlu hikayesine giremeyecek tipler işte 
damat her şeyi kaydediyor 
el kamerasıyla gerdeğe girmek deyimini bilmiyor çünkü 
oluyor böyle şeyler salaklık endüstrisinde 


dilekler tekrarlanır, müzik tekrarlanır 
belki yakışırdı beyaz bu kadar tekrarlanmasa 
o kötü gülümsemeye verilmez bu kadar para 
gelin habersiz; bu düğün daha önce de yapıldı 
yeminli örnek deyimini bilmiyor çünkü 


benimle tekrar edin! 


ilk beş sene çocuk istemeyecekler 
ikinci beş yıl nasıl geçti anlamadan 
üçüncü beş sene de çocuk onları istemez 
bir sürü albüm, bir sürü diyet kupürü, bir sürü… 
ankastre mutfağında aval aval bakınaraktan
bu bakınma daha önce yapıldı 
gelinliği faize sevim’den annesi şahit 
oysa her şey çok özel olacaktı geline göre 
her şey çok genel oldu sonucu niye 


bağlamı farklı ama eren’le bir konuştuyduk 
arjantin’e aşık olur, almanya’yla evleniriz 

8 Ocak 2012 Pazar

Pazar şiiri



Göğe Bakma Durağı / Turgut Uyar

ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
şu aranıp duran korkak ellerimi tut
bu evleri atla bu evleri de bunları da
göğe bakalım

falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
inecek var deriz otobüs durur ineriz
bu karanlık böyle iyi afferin tanrıya
herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
beni bırak göğe bakalım

senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
seni aldım bu sunturlu yere getirdim
sayısız penceren vardı bir bir kapattım
bana dönesin diye bir bir kapattım
şimdi otobüs gelir biner gideriz
dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
bir ellerin, bir ellerim yeter belleyelim yetsin
seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
durma kendini hatırlat
durma göğe bakalım
Aylar sonra  Kürk Mantolu Madonna'yı açtım. Karşımda altını çizdiğim bir cümle:  "Birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz?" Arkasındaki sayfadan çıkan 7 Nisan 2011 tarihli bir ego kartı. Bu kadar uzak, bu kadar yakın...